Yeşilçam'ı Benden Sorun
Öztürk Serengil
Milliyet Yayınları, 1985
Yeşilçam'ı Benden Sorun, şovmen, aktör ve komedyen Öztürk Serengil'in ilk kez 1985 yılında yayımladığı anı kitabıdır.
Birinci baskısı Milliyet Yayınları tarafından Kasım 1985 tarihinde yapılan kitabında Serengil 1940'lardaki okul yıllarından başlayarak sinema hevesinin nasıl geliştiğini ve 1950'den başlayarak Yeşilçam Sokağı'nda kahve köşelerinde figüran olabilmek için sefalet içerisinde sıra beklediği günlerden şöhretin basamaklarını hızla tırmandığı günlere nasıl geldiğini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Haliyle sinema ve tiyatro dünyasında kendisini etkilemiş olan ve birlikte yola çıktıkları, ortak iş yaptıkları birçok ünlüden, ayrıca evliliklerinden ve çocuklarından da bahseder. Bunu yaparken de oldukça açık ve dobra bir dil kullanır. Kendisi hakkında kamuoyunda yanlış bilinen birçok şeyi düzeltmeye çalışırken (örneğin sanıldığının aksine hiç alkol almazmış), zaman zaman çuvaldızı kendine de batıran Serengil bir bakıma özeleştiri de yapmaktadır.
Serengil bu kitabında televizyonda çalıştığı döneme hemen hemen hiç değinmez. Oysa televizyon için hazırladığı ve sunduğu "Gülünüz Güldürünüz" adlı yarışma programı onun Türkiye'de kitleler tarafından tanındığı ikinci zirve dönemi olmuştu. Belki de yaşantısının bu bölümünü ikinci bir kitaba saklıyordu.
Kitabın son 16 sayfası Öztürk Serengil'in anılarında adı geçen sinema ve tiyatro dünyasından kişilerle birlikte çekilmiş siyah beyaz fotoğraflara ayrılmıştır.
Kitabın içeriği
Artvin doğumlu olan Öztürk Serengil dobra bir tarzda kaleme aldığı kitabını okul anılarıyla başlatır. Hem babası hem de annesinin öğretmen olarak görev yaptıkları Antakya'da daha 8 yaşındayken şehrin sinemasında izleyip aşık olduğu Shirley Temple'a mektup yazmasını, mektubu sinemanın makinisti aracılığıyla yollayayım derken şehrin diline düşmesini, 1947'de tayin edildikleri Giresun'u çok sevdiğini ve orada da derslerine ilgisiz haylaz ve hayalperest bir çocuk olduğunu ve sinema aşkının asıl o yıllarda başladığını, sonra yatılı olarak gönderildiği Haydarpaşa Lisesi'nde de haşarılığını devam ettirmesi okuldan atılmasını kitabın ilk bölümlerinde anlatır.
Daha sonra 1950 yılında kendisine kızgın olan ailesiyle bağlarını koparararak Beyoğlu semtinde Yeşilçam Sokağı'nda bir figüran kahvesinde yatıp kalkmaya başladığını, aynı kahvede kendisi gibi iş bekleyen Suphi Kaner'le canciğer dost olduklarını, ayrıca bu küçük sokakta ileride güçlü bir karakter oyuncusu olarak ün yapacak olan külhanbeyi Taka Hayati (Hayati Hamzaoğlu)'yi de tanıdığını yazar. Can dostu Suphi Kaner'le birlikte Yeşilçam Sokağı'nda kahve köşelerinde yarı aç yarı tok iş bekledikleri günleri, ilk figüranlık teklifinin Cahide Sonku'nun şirketinden gelmesini ama işi alamamasını, sonra Suphi Kaner'in onu ilk filmi Köprüaltı Çocukları nı yeni tamamlamış olan Bumin Çitanak (Fikret Hakan)'la tanıştırması ve üçünün iyi dost olmalarını, sonra Fikret Hakan'ın teklifiyle onun evinde kalmaya başlamalarını, sonra bu yakın arkadaşlarının inişli çıkışlı gönül ilişkilerini ve evliliklerini detaylarıyla anlatır.
Aynı evi paylaşan üç arkadaştan ikinci olarak Suphi Kaner'in şansı açılır ( "1951'de Yeşilçam'a akın eden binlerce meraklı gençten üç kişi, evet yalnızca üç kişiye talih gülecekti ilerdeki yıllarda: Suphi Kaner, Bumin Çitanak (Fikret Hakan) ve ben..." diye yazar), ama her iki arkadaşının birden çok paraya kavuşmaları aralarındaki sıcak dostluğu zedeler ve Serengil askere gider. Asker dönüşü Mücap Ofluoğlu'nun tiyatrosunda karın tokluğuna figüran olarak çalışmaya başlar, aynı zamanda tiyatronun işçisi, dekorcu ve gişecisidir de. Buradayken 1958'de evlenir. Sonra Lale Oraloğlu'nun yardımıyla Turgut Demirağ'ın yapacağı bir Türk-Amerikan ortak yapımında rol alır ve birden şansı açılır. Film teklifleri ardı ardına gelmeye başlar. Osman F. Seden'in sahibi olduğu Türkiye'nin MGM'i dediği Kemal Film'in kadrosundadır artık. Bu arada tiyatroyu da bırakmaz, Şehir Tiyatroları'na geçer, burada Türk tiyatrosunun bütün devleriyle aynı sahneyi paylaşır, onlardan çok şey öğrenir. "Bundan büyük akademi, bundan büyük konservatuvar var mıydı? " diye yazar. İleride filmlerinde onu seslendirecek sanatçı ise tiyatrodaki eski patronu Mücap Ofluoğlu olacaktır.
Sinemadan çok kazanıyorken Tiyatro aşkı yüzünden Tiyatroda kalmayı sürdüren Serengil'in Ulvi Uraz'la takışıp ona tokat attıktan sonra Şehir Tiyatrosu'ndan kovulması ve karşılığında 12 yıl boyunca Uraz'a sinemada iş verdirtmeyerek intikamını alması, kendisiyle özdeşleşen Twist dansını Türkiye'de tanıtması, 1962'den itibaren bir marka haline gelmesi, hatta Vakko'da «Serengil Tipi Şapka» lar satılmaya başlaması, sinemanın ünlü kötü adamı Ahmet Tarık Tekçe'nin dostu ve menejeri olması, sonra aralarında rekabet ve küslük, Tekçe'den 'kötü adam' tahtını devralması, Tekçe yaralandığında Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı ikna edip helikopter temin etmesi. Kendi film ve plak şirketini kurması «Abidik Gubidik» adlı kendi gece klübünü işletmesi, Feridun Karakaya'nın önerisiyle kötü adam rollerinden komediye (Adanalı Tayfur filmleri) geçiş yapması, Türk gençliğinin dilini bozduğu gerekçesiyle (şepke, yeşşe vb.) aleyhinde yürütülen kampanya, Ajda Pekkan'a önce filmde şans tanıması sonra Pekkan'ın ilk 45'liğini «Serengil Plâk» tan çıkarması, alkole düşkünlüğünden dolayı iş bulamayan Münir Özkul'un elinden tutması, patavatsızlığı, yaşadığı sefahat hayatı, kumarı, savurganlığı ve çapkınlıkları, hesabını bilememesi, hırsına yenik düşmesi ve düşüşün başlaması, sinemadan kazandıklarını ticarette ve kumarda batırması, iyilik yaptığı, iş ve para verdiği insanların vefasızlık göstermesi, nihayet vergi borçları yüzünden tüm malına mülküne haciz gelmesi ve iflası (ve şöhretten bıktığı için bütün bunlara sevinmesi!). Bir süre Avrupa'da yaşadıktan sonra ülkeye dönerek işe sıfırdan gazinolarda şovmen olarak başlaması, ekonomik olarak tekrar düze çıkması, ikinci evliliği ve kızının dünyaya gelmesi, ve bir kez daha ekonomik sıkıntıya düşmesi kitabın daha sonraki bölümlerinde yazdığı anılarından bir kısmıdır.
**************************************************************
Günahıyla Sevabıyla Yeşilçam
Gülşah Nezaket Maraşlı
Ufuk Kitapları
“Her ülke sineması, tarihi boyunca yapıtlarında o ülkenin dini ve inançları üzerinde durur ve onları yansıtır, gerektiğinde dikkatini din adamlarına çevirir, ibadet yerlerini, ayinlerini anlattığı öyküye, görüntülediği olaylara katar. Dinler ve inançlar kültürel bir katkı iseler –ki öyledirler– sinema bunları kullanır.” diyor Giovanni Scognamilo kitabı sunuş yazısında, Günahıyla Sevabıyla Yeşilçam, Türk sinemasının dinle imtihanın hikayesini anlatıyor. Gülşah Nezaket Maraşlı, Yeşilçam’ın din ve dindarlık aleyhtarı tutumunun, cumhuriyetin ilk günlerinden, Muhsin Ertuğrul Sineması’ndan, bugünlere nasıl dönüştüğünü inceliyor. Sinemanın endoktrinasyon fonksiyonundan yüklendiği toplumsal misyona farklı cephelerini de nazara alarak, bu zamana kadar incelenmemiş bir yönüne, Türk sinemasının dine bakışına ışık tutuyor. Dinin anlam dünyasından habersizliğin ve (sabah ezanını güneş doğduktan sonra okutacak ölçüde) dini kurallar ve ibadetler konusundaki cehaletin, nasıl ön yargıların ördüğü şablonlarla kendini tekrar eden, tekrar üreten bil sinema dili geliştirdiğini gösteriyor. Tabii bu aleyhtarlığın istisnaları yok değil, ama mesela müstehcen film dalgasına karşı gelişen dinî filmler kuşağında bile ticari kaygıların bazı hassasiyetleri gölgelediği görülebiliyor.
Kitap Türk sinemasının, cinsellikle dini motiflerin iç içe kullanılması, dindar karakterlerin küçük düşürülüp alaya alınması gibi vazgeçemediği alışkanlıklarının kökenlerini tespit ediyor. Okul müsameresi seviyesine erişmeyen dekorlar, makyaj ve kıyafetlerle gerçekleştirilen traji-komik tarihsel mizansenler de meseleleri ne seviyede ciddiye aldığının bir göstergesi. Türk sinemasının evliyaları, darmadağınık halleri, düşecekmiş gibi duran takma sakal-bıyıkları, acayip sarık-kavukları ve cübbe niyetine büründükleri renkli çarşaflarıyla gerçekten bize has bir geçit resmi yapıyorlar. Modern dönemde ise adeta bütün kötülüleri kendinde toplayan, ikiyüzlü, açgözlü, fırsatçı, hasis, hatta aşağılık, kalleş, nefret edilecek tipolojiler olarak rol biçiliyor dindarlara. Maraşlı, Yeşilçam’da dindar karakterin, yani çok boyutlu olarak, insani derinlikleriyle ele alınan karakterinin değil, basmakalıp imam-hacı-hoca tipolojilerinin olduğunu ve dindarların ancak zaman içinde karakter olarak işlenmeye başladığı söylüyor. Özellikle son senelerde nasıl bu karakterlerin daha merkezi rollerde, insani derinlikleriyle ele alınarak dine daha duyarlı bir bakış geliştirildiğini, bu dönüşümün dinamikleriyle açıklıyor.
Kitap, kastı sadece dini aşağılamak olan örnekleri sadet harici tutarak, Türk sinemasının öne çıkan örnekleri üzerinden gidiyor. Vurun Kahpeye’den Yılanların Öcü’ne, Rabia’dan Züğürt Ağa’ya, Dondurmam Gaymak’tan Eşrefpaşalılar’a, 60’lardan günümüze 17 film ayrıntılı olarak inceleniyor. Bir taraftan hem İslam hem Hıristiyanlık konusunda uzmanlarla diğer taraftan sinema camiasından, oyuncusundan yapımcısına, farklı isimlerle bunları sahne sahne ele alıyor. Kitapta Hayrettin Karaman’dan Sen Antuan Kilisesi Başrahibi İulian Pişta’ya, Hülya Koçyiğit’ten Yavuz Turgul’a, Yüksel Aksu’dan Tuğrul İnançer’e, farklı isimlerle yapılan mülakatlarla Türk sinemasının bir nevi vicdan muhasebesi yapılıyor. Ayrıca kısa süre önce vefat eden kıymetli yönetmen merhum Ömer Lütfi Akad’ın vefatından önce yaptığı son görüşmelerden biri de kitapta yer alıyor.
Kitapta incelenen filmler:
Yılanların Öcü - 1962
Sinekli Bakkal - 1967
Hz. Ömer'in Adaleti - 1973
Yunus Emre - 1973
Rabia - 1973
Rabia (İlk Kadın Evliya) - 1973
Vurun Kahpeye - 1973
Kara Çarşaflı Gelin - 1975
Kibar Feyzo - 1978
Davaro - 1981
Küçük Ağa - 1983
Züğürt ağa - 1985
Derviş - 2001
Vizontele - 2001
Dondurmam Gaymak - 2006
Adem'in Trenleri - 2007
Eşrefpaşalılar - 2009
Kitapta röportajları yer alan bazı isimler:
Ömer Lütfi Akad, Yavuz Turgul, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Yüksel Aksu, eski İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Sinekli Bakkal Filminin Yönetmeni Mehmet Dinler, Sent Antuan Kilisesi Baş Rahibi P. Iulian Pişta, İpek Çalışlar, Hülya Koçyiğit, Asaf Özpetek
**************************************************************
Yeşilçam'dan Serpintiler
Bengü Akdamar, Vedat Akdamar
Artshop Yayıncılık / Sanat Dizisi
Bununla birlikte "Yeşilçam'dan Serpintiler" kitabı esasen bir tarih çalışması olarak değil, Yeşilçam'a bir vefa çabası olarak da ele alınmalıdır, Yeşilçam sineması çalışanlarını set işçisinden yönetmenine kadar kapsayan ve bu insanlara olan vefa borcunu ödemeyi amaç edinen bu çalışma, sinema emekçilerine bir saygı duruşu niteliğindedir. Büyük bir titizlikle hazırlanan ve sinema sektörü içerisinde, her kademede çalışan sanatçıları ve emekçileri içine alacak şekilde hazırlanan bu çalışmanın Yeşilçam'a gönül veren sanatçı ve çalışanların eserlerini ve emeklerini gelecek kuşaklara aktarma işlevi göreceğine inanıyorum.
Ertuğrul Günay - Kültür ve Turizm Bakanı
Yeşilçam'dan Serpintiler' kitabı ve fişlenen sanatçılar...
Bu gibi söylemler kültürümüzün çeşitliliğini(!) gösteriyor. Kültürümüzü fazlasıyla geliştiren ve her şeyi bilen bakan olarak tarihin tozlu raflarına kendisini atan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın büyük bir zevkle ön söz yazıp, imzaladığı, sonra da bakanlıkça bastırılarak piyasaya sürülen Yeşilçam'dan Serpintiler isimli kitap Sözde Yeşilçam'ın emekçilerine vefa amacıyla hazırlanan kitapta yazılanlar gerçek bir skandal... Kitap sanki mahalle arasında dolaşan dedikodulardan derlenmiş gibi… Oyuncuların sinemacı kimliğinden çok etnik ve siyasal kimlikleri vurgulanıyor.
Kitap; Ferdi Merter Fosforoğlu, Nilüfer Aydan, Kıvanç Terzioğlu, Vedat Akdamar ve Bengü Akdamar tarafından kaleme alınıyor. Kitabın ismi Yeşilçam'dan Serpintiler Yeşilçam’ın emektarları öylesine güzel(!) tanıtılıp anlatılıyor ki
İşte, Yeşilçam'ın emekçilerine vefa amacıyla hazırlandığı belirtilen kitapta yer alan o ifadeler...
Nur Sürer: 16 Haziran Hareketi adlı silahlı sol örgütün lideri olduğu gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm edilen Sarp Kuray ile evlendi. Kadın haklarıyla da yakından ilgili olan Sürer, politik duruşuyla da bilinmektedir. 2007'de İstanbul'da gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarına katılan sanatçı, polis tarafından gözaltına alındıktan bir gün sonra serbest bırakıldı.
Tarık Akan: Devrimcileri övdükleri için Türkiye'de hapis cezasına çarptırılan sanatçılarla dayanışmak için 2011'de yapılan yürüyüşe katıldı. Özellikle 70'li yıllarda Yeşilçam filmlerinde oynadığı 'Ferit' karakteri ile bilinen Tarık Akan, sinema oyunculuğunun yanında siyasi olarak 'sol' görüşe yakınlığı ile tanınmaktadır.
İbrahim Tatlıses: Gerçek adı İbrahim Tatlı'dır. Arap ve Kürt asıllı Türk ses sanatçısı, besteci, yapımcı, sinema oyuncusu ve TV programcısıdır.
İlyas Salman: Uzun yıllardır oynadığı Kürt tipi rolleri yüzünden Kürt olarak kabul edildi. Bunu açıkça yazanlar da olmuştur. Ancak 2007 yılında kendi yazısında ve kitabında Türkmen Alevisi olduğunu belirtti. Kendisi sol görüşlüdür. TKP'nin Kartal'da yaptığı 1 Mayıs mitingine katılmıştır. Şu anda ise Türksolu Dergisi'nde yazmaktadır.
Nuri Alço: Genellikle tecavüzcü ve kötü adam rollerinde oynamıştır. 80'li yılların erotik simgelerinden Ahu Tuğba ile bazı filmlerde rol almıştır.
Aydemir Akbaş: Türk sinemasının gişe hâsılatı bakımından neredeyse battığı dönemde, sinema sektörünü kurtarmak ve hızla kapanmakta olan sinema salonlarının iş yaparak açık kalması adına Yeşilçam'ı saran seks filmleri furyasındaki rolleriyle ünlü olan Aydemir Akbaş, bu dönemde dahi asıl titri olan dram ve komedi tarzından vazgeçmemiş, bulunduğu her filmi de bu özellikleriyle şekillendirmiştir.
Ahu Tuğba: Türk sinemasının 80'li yıllardaki seks sembollerinden biri oldu. Genellikle fahişe, uyuşturucu bağımlısı ama kalbi temiz karakterleri canlandırdı. Erkekçe Dergisi'ne pozlar verdi.
Türkan Şoray:1983 yılında oyuncu Cihan Ünal ile evlenen Türkan Şoray, kurallarını bozarak 'Mine' filmiyle birlikte soyunmaya ve öpüşmeye başlamıştır.
Banu Alkan: Afrodit lakaplı sanatçı, her zaman olumlu tepki toplamasa da sürekli gündemde kalmayı başarmaktadır. Sinema kariyerine son veren sanatçı, Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasında olmayı sürdürüyor.
Erkek Bülent: Bülent Ersoy'un kadın yerine 'erkek fotoğrafı' kullanılmış. Müzik yaşamına başladığından beri önemli başarılara imza attığı belirtilen ve ses tonunun, Japonya'da yapılan testler sonucu 'yüzde yüz kusursuz' bulunduğu ifade edilen Ersoy için, 'Sahneye çıktığı yıllardan itibaren, transseksüel kimliği doğrultusunda görüntüsü hızla değişti. O yıllarda bu konumuyla ilgi çektiği kadar tepkilerle de karşılaştı' denildi.
Sevtap Parman: Çerkezler'e özgü bir özellik olan çıkık popo'sundan dolayı Bayan Popo lakabını aldı.
**************************************************************
Artizler Kahvesi
Mesut Kara
Agora Kitaplığı / Sinema Dizisi
;
Mesut Kara kitabını, Sami Hazinses'ten Bilge Zobu'ya, Ferda Ferdağ'dan Münir Özkul'a, Hüseyin Baradan'dan Kazım Kartal'a, Behçet Nacar'dan Önder Somer'e kadar sinemaya emeği geçmiş horlanan, acı çektirilen, unutulan ve yıldızların altında sönük bıraktırılan bütün sinema emekçilerine adamış.
**************************************************************
Yeşilçam'da 50 Yıl
Güngör Özsoy
Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri / Yayınevi Genel Dizisi
Türk sahne, sinema ve fotoğraf sanatının çok önemli aşamalar kaydettiği tarihsel bir dönemle kesişen yaşantımdan aktaracağım anıların "belgesel" nitelikte olduğunun bi lincindeyim. Son 50 yıllık dönemde ün yapmış isimlerin bir bölümünü, Türk sinema sanatına yaptıkları katkılarıyla anlatmaya çalıştım. Buyrun, Türk sinema, sahne ve fotoğraf sanatının 50 yıllık serüveninden bende izler bırakan "özel sayfaları" birlikte izleyelim.
Kitabın düşünce, hazırlık ve tamamlanması aşamasında birçok insanın maddi ve manevi yardımlarını gördüm.
Yeşilçam ''da ve magazin dergilerinde çalıştığım günlerde gece gündüz süren yoğun iş temposunda destek ve sevgisini daima yanımda hissettiğim, rahmetli hayat arkadaşım Aytül Özsoy ''u hep yüreğimde taşıdım, bugün de taşıyorum.
**************************************************************
YEŞİLÇAM ÖYKÜ SİNEMASI
Serpil Kırel,
Babil Yayınları, 2005
;
1960 ve 1970 arası Türk sineması altın çağını yaşamaktadır. Henüz “beyaz cam”ın ülkemiz topraklarına yayılmadığı yıllarda, yani radyolu evlerin ender olduğu altmışlı yıllarda sinema en gözde eğlencedir. Akşamları ailecek gidilen sinema salonları ve dışarıda hızla değişen yaşama inat, kendi öykülerini anlatan Yeşilçam filmleri, günün konusudur. Binlerce yazlık ve kapalı sinema salonunun açık olduğu, onlarca sinema dergisinin çıktığı dönem, “sinema kültürünün” doruğa ulaştığı yıllar olur.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim görevlisi ve Sen-Der yönetim kurulu üyesi; Doç. Dr. Serpil Kırel; uzun araştırmalar sonunda kaleme aldığı, sosyolojik ve tarihsel bir araştırmaya dayanan kitabında; “Türkiye sinemasının 1960’lı yıllarda bu denli ihtişamlı bir yükseliş göstermesinde ne gibi etkenler rol oynadı” sorusuna yanıt arıyor. Kırel, Yeşilçam sinemasını anlamak için öncelikle 60’lı yılların nasıl yaşandığının ve gündelik yaşam dinamiklerinin irdelenmesi gerektiğini belirttiği kitabında; bu dinamiklerin yapıtaşlarını oluşturan yapımcıları, senaristleri ve o dönem yerleşmiş deyimle “artistleri” inceliyor;
Türkan Şoray'ın perdeyi delip yanı başımıza kadar ulaşan bakışlarından, Ayhan Işık'ın beyefendiliğinden ve alçakgönüllü gülüşünden, Hülya Koçyiğit'in sadeliğinden, Filiz Akın'ın Avrupalılığından, Belgin Doruk'un hanımefendiliğinden, Fatma Girik'in kadınsı davranışının içinde sakladığı bin bir halinden, Cüneyt Arkın'ın salon filmlerinden tarih sahnelerine fırlayan oyunculuk karizmasından, Yılmaz Güney'in hırçınlığından etkilenmemek olası mı?”
Yeşilçam sinemasının altın çağına odaklanan bu çalışma; hem sinema sektöründe, hem de toplumsal yaşamdaki değişimler eşliğinde bir bütün olarak altmışlı yılları ve Türk sinemasının yaşadığı deneyimi ortaya koymayı amaçlıyor. Yeşilçam sineması bölge işletmecileri, yapımcıları, yıldızları, yönetmenleri, senaryo yazarları, unutulmaz yan karakterleri, teknisyenleri ile otuz iki kısım tekmili birden bu kitapta yerini alıyor.
27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan on yılın toplumsal yapısını mercek altına alan ve bunun popüler kültüre yansımalarını çözümlemeye çalışan yazar, bu arada Yeşilçam sinemasının doğuş sancılarını ve dönemin toplumsal yapısıyla örtüşen 'kimliğini’ açımlıyor. Yazar kitabında; Türkiye'deki sinema anlayışının bugünlere kadar uzanan 'temelsiz gelişim’ nedenlerinin başında, dönem sinemacılarının geldiğini kanıtlarıyla sunuyor. Kitap çoğunlukla 'hayattan kopuk' bir sinema anlatısının egemen olduğu yılların, yapısallığını da çiziyor okuyucuya.
Film üretiminin en üst düzeye ulaştığı o dönemde; sinemanın ‘tek olma’ şansını iyi kullanamadığı kanıtlanırken, yapımın her aşamasında kendi içinde birçok sorunu barındıran ‘yıldız sineması’ kavramından söz ediliyor. Serpil Kırel’e göre dönem; birbirinin neredeyse aynı senaryoların seri bir şekilde yazılıp çekildiği, ‘ısmarlama’ filmlerin ortalıklarda gezindiği, Doğu ile Batı’nın arasındaki ‘kimliksiz bölge'de top koşturmanın yeğlendiği, sinema seyircisinin bilinçsizce tüketildiği’ bir dönemdir. “Yeşilçam Öykü Sineması” ustalıklı bir incelenme olarak her sinemaseverin ve özellikle Türk sinemasının en hızlı dönemini tanımak isteyenlerin seveceği bir yapıt.
**************************************************************
Yeşilçamın Yolu
Nebil Özgentürk
Alfa Basım Yayım Dağıtım
Özgentürk kitabında Türk sinemasının, İstanbulun ve otobüs penceresinden görünen hayatların öyküsünü anlatıyor. Türk sinemasıyla İETTnin yolunun kesiştiği filmlerden ilginç karelerin ve anekdotların yer aldığı kitap uzun süren, titiz bir çalışmayla gerçekleştirildi. Yeşilçamda çevrilen yüzlerce film tarandı, sözlü ve yazılı tanıklara başvuruldu.Özgentürkün kitabında adları Türk sinema tarihine yazılmış çok sayıda isim, filmlerden kareler ve çeşitli hikayelerle yer alıyor: İşte bunlardan bir bölümü: Cahide Sonku, Ayhan Işık, Türkan Şoray, Zeki Müren, Belgin Doruk, Sadri Alışık, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Selma Güneri, Tarık Akan, Çolpan İlhan, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kadir İnanır, Fikret Hakan, Muhterem Nur...Sadece bir kentin değil; bir ülkenin toplu taşıma hikayesinin de anlatıldığı kitapta önceleri atlarla, sonları havai hatlarla çalışan tramvaylar, Businginden Leylandına, Renaultsundan Magirusuna, İkarusundan, Manından Mercedesine türlü markalı otobüsler ve hafifinden ağırına metro hatlarıyla İETTnin hikayesi de var. Özgentürk kitabın önsözünde "İş bu hikaye, Türk sinemasının İETTyle macerasını, İETTnin de Türk sinemasıyla kendiliğinden oluşan dostluğunu anlatmaktadır. (...) Tabii ki hem Yeşilçam sinemasının hem de teknolojik gelişmelerin seyir defterine de sayfa açacaktır. Sonuçta bizim hikayemizdir!" "Türk Sinemasında İETTnin Serüveni" üst başlığıyla yayımlanan kitap, İETT Genel Müdürlüğünün katkılarıyla yayımlandı. Televizyonda insan hikayeleri anlattığı "Bir Yudum İnsan" programıyla tanınan Nebil Özgentürk, bu sefer bir kitapla çıkıyor karşımıza: "Yeşilçamın Yolculuğu... Yolculuğun Yeşilçamı".
**************************************************************
Yeşilçam'dan Son Yapraklar
Belge ve Anılarla Türk Sinemasının Kırk Yılı
Ülkü Erakalın
Arıtan Yayınevi
Filmlerimle bütünleştiğim, saygı ve sevgi dolu kırk yılımın ardından, bu kez de; bazen acı, bazen de tatlı anılarımla süslediğim, Yeşilçamdan Son Yapraklar adlı kitabımla karşınızdayım.
Acı ama gerçektir... Ne Yeşilçam kaldı bugün, ne de Yeşilçamdan sevgi dolu, sevinç dolu, hüzün dolu sayfalar...
Gerçekçi Sinema dedikleri ve bizlerin de gençlerle birlikte gençleştiği yeni filmler var şimdi sinemaları dolduran...
Yaşasın Türk Sineması diye haykırmak geliyor içimden... Haykırıyorum da...
Tükendiğini hissetiğimiz Yeşilçamın omuzlarında, onurlu bir Türk Sineması yükseliyor şimdi...
Ve ben aynı onurla, tüm sanat ve sinemaseverleri, ilginç sandığım bu yeni kitabımı okumaya davet ediyorum...
Buyrun Yeşilçam Sokağına...
Ülkü Erakalın
**************************************************************
Film karelerine gizlenen anılar
Ülkü Erakalın
Arıtan Yayınevi, 1999
Neler Yazdım?
Anıları yazmak, ilginç gelir bana yıllar boyu... İlginçliğinin yanısıra; kalemlerden dökülen bu
renkli anılar, okudukça dillerde ve gönüllerde tatlı bir lezzet bırakır...
Ve bu tatlı lezzet; eski günlere, eskilere dönüldükçe acılaşır zaman zaman... Acılaşır ve buruk bir tad alır... Ama genelinde erişilmez bir mutluluktur, geçmişi yazmak...
HAYATI YENİDEN YAŞAMAK gibi bir şeydir bu....
Yönettiğim filmlerimin karelerine; bazen mutluluklarımı, bazen de acılarımı gizledim yıllar boyu... Katılırsanız eğer, sizlerle paylaşmak istiyorum....
Ülkü Erakalın
Sinemamızın duygusal filmler yönetmeni Elkü Erakalın’ın kendi kaleminden hayatı, anıları, Yeşilçam’dan fotoğraflar eşliğinde sunmuş olduğu kitap sizleri o eski yeşilçam günlerine götürecek. Bu kitapla o güzel filmleri bir kez daha yaşayacaksınız. 'Anıları yazmak, ilgiç gelir bana yıllar boyu... İlginçliğinin yanısıra; kalemlerden dökülen bu renkli anılar, okudukça dillerde ve gönüllerde tatlı bir lezzet bırakır...'
**************************************************************
Fotoğraflar Siyah-Beyaz Anılar Renkli
Ülkü Erakalın
Arıtan Yayınevi
Her fotoğraf bir anıyı, bir acıyı, bir sevinci gizler. Hele hele bu fotoğraflar siyah-beyaz ise. Ve geçmişten izler taşırsa... Kimi zaman cıvıl cıvıl anılar: bazen mavi, bazen eflatun, bazen de hüzünlerinin içinde yine siyah-beyaz... Tüm okurlarımı 55 yıllık sanat yaşantımdaki anılarımın gezisine davet ediyorum.... Yolununuz açık olsun... Mutluluk dolu ve de renkli...
Ülkü Erakalın
**************************************************************
Çok Tuhaf Çok Tanıdık / Vesikalı Yarim Üzerine
Ali Karadoğan, Nejat Ulusay, Nilgün Abisel, Pembe Behçetoğulları, Semire Ruken Öztürk, Umut Tümay Arslan
Metis Yayınları / Sanatlar ve İnsan Dizisi
Lütfü Akad'ın 1968 tarihli kült filmi Vesikalı Yarim, seyircisini sıra dışı bir deneyime sürükler. Her şey bir Yeşilçam melodramından bekleneceği gibidir, çok tanıdıktır. Ama aynı zamanda çok tuhaf bir şeyler vardır bu filmde - adı koyulamayan, açıklamaya direnen, onu diğer Yeşilçam filmlerinden ayıran bir tuhaflık...
Bir grup çalışması olan Çok Tuhaf Çok Tanıdık işte bunun nedenini araştırıyor. Vesikalı Yarim'i unutulmaz bir sanat yapıtı haline getirenin tam da bu özelliği olduğunu, içinde yer aldığı sinema geleneğinin bildik, tanıdık motiflerini taşıdığı halde bunlara farklı anlatısal ve estetik çözümler getirdiğini söylüyor. Filmin anlatısal içeriği kadar, estetik özelliklerine de hakkını veren bir çözümleme tarzı var bu incelemenin. Bir yandan filmin Türk modernleşmesinin temel sorunlarıyla bağını sergilerken, diğer yandan filmin biçimsel yapısının, başta hiç düşünülmemiş içerikleri mümkün kılan, onların yolunu açan mantığını ortaya çıkarıyor.
Bir filmin, daha genelde bir kültürel ürünün nasıl "okunabileceğinin" başarılı bir örneği olarak sunuyoruz bu kitabı. Şu sorulabilir: Seyretmek ve keyfini çıkartmak varken neden deşifre etmeye çalışalım ki bir filmi? Kendisiyle yapılan söyleşide filmin yönetmeni Akad da böyle diyor. Cevaplardan biri, sanatı sanat yapan şeyi gerçekten öğrenebilmek içindir. Ama galiba başka bir cevap daha önemli: Yeniden büyülenebilmenin ilk şartı, önceki büyülerden kurtulabilmektir.
**************************************************************
Yeşilçam Hatırası
Mesut Kara
Yayınevi: +1 Kitap
Unutulmaz filmler ve unutulmaz karakterler” üzerine Temel bir kitap… Sadece sinema meraklılarının değil herkesin zevkle okuyacağı bir çalışma.
“Belgin Doruk hep salon filmlerinin zengin ve şımarık kızıydı, küçük hanımefendiydi. Ayhan Işık zengindi, acılı babaydı, küçük hanımın şoförüydü, mahalle arkadaşıydı ve hepsinin toplamında Yeşilçam’ın ‘kral’ıydı. Daha onlarca isim, onlarca ‘yüz’ girdi hayatımıza, beyazperdeye farklı suretlerde yansıyan. Beyazperdenin yıldızları, hayatlarımızın kahramanları…
Evet beyazperdenin yıldızları vardı, o yıllarda bütün izleyiciyi sarıp sarmalayan, kendine hayran bıraktıran. Başrollerde oynamasalar da, filmlerin esas kızları, esas oğlanları olmasalar da izleyici için hep yıldız olan oyuncular da vardı. Örneğin, Hulusi Kentmen, Öztürk Serengil, Ali Şen, Nubar Terziyan, Danyal Topatan, Hüseyin Baradan, Necdet Tosun, Aliye Rona, Gülistan Güzey, Mürvet Sim, Erol Taş, Ahmet Tarık Tekçe, Hayati Hamzaoğlu, Bilal İnci, Mualla Sürer, Vahi Öz, Suphi Kaner, Yıldırım Önal, Cevat Kurtuluş, Ayfer Feray, Diclehan Baban... İster başrollerde oynasınlar, ister yan rollerde onlar hâlâ o büyük yıldızlar...”
**************************************************************
YEŞİLÇAM'DA UNUTULMAYAN YÜZLER
Mesut Kara
Yayınevi: Parantez
;
Henüz televizyonun evlere girmediği, yazlık ve kışlık sinemaların olduğu yıllar. İnançlı sinemacıların, herbiri doğal yetenek olan oyuncuların olanaksızlıkların içinde ortaya çıkarılan filmler. 50'li, 60'lı yılların unutulmaz oyuncuları...
İçindekilerden örnek:
Ekrem Bora
Fikret Hakan
Muzaffer Tema
Çolpan İlhan
Sevda Ferdağ
İzzet Günay
Tijen Par
Selma Güneri
Cüneyt Arkın
Kartal Tibet
Yılmaz Güney
Ahmet Tarık Tekçe
**************************************************************
Şehir Filmleri Attila İlhan
Yazar: Nur Akalın
Yayınevi: +1 Kitap
Yeşilçam Üzerine İlk ve Son Konuşmalar. İzmir, Paris, İstanbul… Şiirler, sinemalar, senaryolar ve romanlar. Kaptan’ın belleğinden bir dönemin arka planı.
Yeşilçam Üzerine İlk ve Son Konuşmalar.
İzmir, Paris, İstanbul… Şiirler, sinemalar, senaryolar ve romanlar. Kaptan'ın belleğinden bir dönemin arka planı.
Ben büyük şehir çocuğuyum. Büyük şehri sevdim. Oralarda yaşadım. Büyük şehri yazdım. Çünkü Türkiye şehirleşiyordu. Şehirlere gelenlerin bütün sorunları benim senaryolarımda, romanlarımda ve şiirlerimde vardır. Durakta bekleyen kızlar, geceleri neonların yanması, otomobil farlarına yağan yağmurlar. Bütün bunlar büyük şehir atmosferi. O büyüleyici bir atmosfer. Onun içinde pislik de var, temizlik de var, güzellik de var, alçaklık da var. Her şey var.”
Attilâ İlhan
**************************************************************
Aykırı Notlar / Bir Sinema Yazarının Günlüğünden
Agah Özgüç
Yayınevi: +1 KİTAP
Muzaffer Tema’nın Türkiye’de oynadığı filmlerin Amerika’da bir bakkal dükkanında bulunması, Fikret Hakan’ın ‘kovduğu zama haysiyetli olup gidecek’ bir menajer aramasının nedeni, Öztürk Serengil’in oynadığı 267 filmin esrarı, Ayten Çankaya’yı film çekiminde öpmenin bedelinin 10 lira olması, Metin Erksan’ın kurduğu ‘Sinema Çetesi’nin nasıl sona erdiği, sahneye çıkan ilk Türk kadınının neden Afife Jale olmadığı, Arzu Okay’ın film setindeki isyanı, Salah Birsel’in neden ‘Yıldız Cimrisi’ bir film eleştirmeni olduğu, Sovyet yazar Anbiyeviç Hüseynov’un, ‘Yılmaz Güney ve Yaşam Sanatı’ kitabında yaptığı yanlışlar...
Türk sinemasının en güçlü belleklerinden biri olan Agah Özgüç’ün kaleminden, heyecan ve macera dolu ‘Bir Yeşilçam Tarihi’..
Kısacası Türk sinemasında yaşanmış en ‘artistik’, en ‘şık’, ve en ‘sıradışı’ Yeşilçam hikâyeleri...
**************************************************************
Hürrem Erman / İzlenmemiş Bir Yeşilçam Filmi
Rıza Kıraç
Yayınevi: CAN YAYINLARI
Dokuz yaşında ayrıldığı Vodina’nın sokaklarında yürür; çocukluğunda ekmek, börek alıp eve koştuğu fırını arar, önce bulamaz, sonra bulur ama fırının olduğu yerde başka bir yapı vardır. Sonra camiyi arar, caminin minaresi yıkılmıştır ama yapı olduğu gibi durur, bir ressamın atölyesine dönüşmüştür cami. Ressamla caminin kapısında çat pat konuşmaya çalışır. Sonra Hürrem Erman çocukluğundaki evi görür uzaktan, sokağı tanır ve durup öylece bakar. O sessizlikte geçen ömrün kısacık hesaplaşması vardır; zaman durmamış geçmiş, o başka birisi olmuş ama o sokak, oradaki küçük çocuk öylece durup onu beklemiştir.
Türk sinemasının efsane yapımcısı, Erman Film’in kurucusu Hürrem Erman, ışıltılı hayatların, sinemanın parlak perdesinin arkasında kalmış, ama o perdeye yön vermiş isimlerdendi. Yeşilçam’ı Yeşilçam yapan bu çok etkileyici yapımcının yaşamını yazar Rıza Kıraç’ın kaleminden okuyacaksınız bu kitapta. Yaşam dizimizin yeni kitabı Hürrem Erman İzlenmemiş Bir Yeşilçam Filmi’nin ilgiyle karşılanacağını düşünüyoruz