;
;
Necip Sarıca, Dublaj Tarihi adlı belgeselinde bilinmeyenleri anlatıyor.
Lale Film’in sahibi, 54 yıllık dublaj yönetmeni Necip Sarıca, Türk dublajının belgeselini çekmeye hazırlanıyor. Sarıca, Dublaj Tarihi adını verdiği belgeseli Kasım sonunda yayına hazırlayacak. Belgeselde Adalet Cimcoz, Ferdi Tayfur, Nevin Akkaya, Jeyan Mahfi Tözüm gibi bir dönem sesleriyle Türk sinemasına renk katan isimler yer alacak. Sarıca belgeselinde neler yapacağını anlattı.
“Türk dublaj tarihi Nazım Hikmet’le başlar. Nazım, İpek Film’in sahibi İhsan İpek’le çok yakın arkadaştı. Orada uzun süre dublaj yönetmenliği ve çeviri yaptı ama bunu kimseye söylemedi. Bu süre içinde kendi adı yerine müstear yani takma ad kullandı. Mümtaz Osman müstear adıyla senaryolar yazdı; 18 senaryo ve yanı sıra sayısız müzikal.”
"Nazım Hikmet’in hapishane dönemlerinde Ferdi Tayfur, dublaj işine yeni başlamıştı. Çok beğenilen Lorel-Hardy, Arşak Palabıyıkyan, Üç Ahbap Çavuş tiplerini taklit ederek ünlenen Tayfur’un olağanüstü taklit yeteneği vardı. O dönemde birçok filmde oynadı; Ankara Ekspresi, Bir Millet Uyanıyor vs... Hayatının geçtiği alan, İpek Film’in kapalı dublaj salonuydu. Diğer bir özelliği de İngilizce, Almanca ve Fransızca metinleri anında Türkçe’ye çevirip seslendirmesi. Annesi Alman’dı, o yüzden çok iyi Almanca konuşuyordu. Oturduğu yerde bir efekt kutusu vardı. Bazen ayak sesleri çıkarıyor, bazen başka sesler. Muhtelif efektler yapardı. Ferdi Tayfur’un efekt kutusu çok meşhurdu. Dört kollu çengi anlayacağınız!”
“Öztürk Serengil sinemada kendi sesini hiç kullanmadı. Onu Mücap Ofluoğlu konuşuydu. O çok tutulan ‘yaşşeee’leri Mücap’a aittir aslında. Ancak Mücap bin lira yerine iki bin lira isteyince, işi Sadettin Erbil’e verdiler. Filmler tutmayınca Mücap’tan özür dilendi, istenilen para verildi. Öztürk Serengil de Mücap’ın sesiyle eski popülerliğini tekrar yakaladı.”
“Abdurrahman Palay, günde 12 saat dublaj yapıyor, bizler de 14-15 saat çalışıyoruz. Dikkatimizden kaçtığı zamanlar oluyordu. Abdurrahman Bey, vücudunun yarısını sehpaya dayardı. Nayır, nolomazlar o sırada çıkmış olabilir. Bazen bizim gözümüzden de kaçardı. Kaçmadığı zaman ikaz ederdik. Çok hiciv konusu oldu. İnsanlar aldıkları ücretin çok çok üzerinde çalışıyorlardı, çok yoruluyorlardı. Temerküz kampı gibi o zehirli odalarda günde 12 saat kalmak ne demek?”
“Adalet Cimcoz, Devlet Malzeme Ofisi’nde memure olarak çalışırken, ağabeyi Ferdi Tayfur ‘Gel diyor, şöyle bir deneyelim...’. Adalet Hanım da salona giriyor ve bir daha çıkamıyor. Adalet Hanım yakın arkadaşı Sezer Sezin’in önerisiyle ilk dublajını Sezer Sezin için yaptı. Aynı zamanda yazardı; “Fitne Fücur” müstear ismiyle sosyete yazıları yazıyordu. Kendisiyle ölene kadar çalıştım.”
“İlk yıllarda dikkat çeken çok önemli bir hanımefendi daha var. Nevin Akkaya çok genç yaşlarında Muhsin Ertuğrul kabiliyetli bulduğu için tiyatro grubuna almak istedi. Akkaya’nın ailesi ünden kaçtığı için istemedi. Kendisinin isteği ise opera sanatçısı olmaktı. Ancak Muhsin Bey’in ısrarından kurtulamadı ve Aynaroz Kadısı’nda oynadı. Nevin Hanım’da çok önemli ses özelliği vardı. Abartısız söylüyorum, belki 10 bin filmde Nevin Hanım’ın sesi vardı. O dönemde çok film ithalatla getiriliyordu. Türk filmi az çekiliyordu. Bunların hepsine dublaj yapmak zorundaydı. İstanbul’un lüks sinemalarında filmler Fransızca ve İngilizce oynuyordu ama Anadolu sinemaları Türkçe seviyordu.”
“Ünlü besteci Saadettin Kaynak beş yıllık sözleşmeyle İpek Film’e alınmıştı. Kaynak, 100 filme 10-20 arası beste yapıyordu. Arapça şarkıları Türkçeleştiriyorduk. Bugün hala çalınıp söylenen en güzel bestelerin sahibi Kaynak’tı. Seslendirenler ise Müzeyyen Senar, Safiye Ayla ve Münir Nurettin Selçuk’tu. Kaynak, beş yıl o stüdyoya kapandı. Atatürk’ün emriyle de ilk Türkçe ezanı okudu.”
“Oyuncular devamlı setten sete koştukları için dublaja ayıracak zamanları yoktu. Sadri Alışık ve Öztürk Serengil bazen set kıyafetleriyle dublaja gelir, işleri bitince tekrar sete dönerlerdi. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit de çok yoğundu. Gelip konuşanlar da oyunlara katkıda bulunan insanlar; sanatçının kaçırdığı bir şey varsa o sesle telafi edilirdi. Ağlıyor, gülüyor, duygusal konuşuyor, sarhoş oluyor...O sesin sahibine ait olduğunu zannediyorlardı. Yılmaz Güney’i genelde Abdurrahman Palay konuşurdu. İzleyiciler Ekrem Bora’nın oynadığı filmde de aynı sesi duyunca ‘yine Yılmaz Güney konuşmuş’ derlerdi.
Nevin Hanım Selda Alkor’u, Türkan Şoray’ı ve Hülya Koçyiğit’i konuşurdu. Aynı sesleri Jeyan Mahfi Tözüm de konuşuyordu. Yılda 350, 400 film çekiliyordu. Güne 1, 1,5 film düşüyordu.”
“Eğlence havası yaratılırdı seslendirme stüdyolarında. Espriler birbiri ardına patlatılırdı. Mesela bir Sadri Alışık gelir, milleti güldürür giderdi. Öztürk Serengil, Saadettin Erbil de ondan aşağı kalmazdı. Orada şov havası eserdi. Telefon başında yaptıklarında ben hemen mikrofona basıp kaydederim. Sonra içeriye ses verirdim. ‘Bu kaydı satın alacak mısınız, yoksa sahibine dinleteyim mi?’ diye... O kayıtlar hala elimde.”